Kültürel Çalışmalar yüksek lisans programı öğrencisi Aslı Ece Koçak, 29 Mart – 1 Nisan tarihleri arasında University of California, Los Angeles’da gerçekleştirilecek olan American Comparative Literature Association’ın (ACLA) yıllık toplantısına katılmıştır. Konferansın “Theorizing Empathy and Violence: The View from Linguistic and Geographic Peripheries” (Empati ve Şiddeti Teorize Etmek: Dilbilimsel ve Coğrafi Çeperden Bakış) başlıklı seminerine katılacak olan Ece, bu oturum kapsamında “Leylâ Erbil’in Üç Başlı Ejderha’sında Travma Yazınının Olasılığı ve Empatinin Gücü” başlıklı makalesini sunmuştur. Kendisinin sunumu SSBF Lisansüstü Öğrenciler için Seyahat Fonu tarafından desteklenmektedir.
Özet: Leylâ Erbil’in Üç Başlı Ejderha’sı Türkiye’deki kentsel, ulusal ve kişisel hafızaları iç içe geçiren bir romandır. Bu makalede bu roman, kullanılan bazı terimlere ve deneysel noktalamalara, özellikle varak (ölmüş oğulun anısı için kurucu kuvvet) ve abise (kolektif amnezi için alan) yakından bakarak, bir yayılmacı (disseminative) travma yazımı vakası olarak incelenmiştir. ‘Varak’ Arapça tekil evrak anlamına gelmekteyken, abis Fransızca’dan ödünç alınmıştır. Erbil’in bu karşıt terimleri Türkçe edebiyatın kimlik krizi için bir metafor olarak, Türkiye’nin sarmal ulusal tarihini de simgeleştirerek kullandığı öne sürülmektedir. Ana karakter 1980 darbesi ardından oğlu öldürülen bir kadındır, ancak kendisi bunun nasıl olduğunu bilmemektedir. Akrabalarını 1978 Maraş Katliamı’nda kaybeden bir kadının tanıklığı anlatıcı için referans olur. Bu durum baskıcı rejimler altında akrabaları kaybetmenin Türkiye’de kolektif bir deneyim olduğunu ima eder. Anlatıcımız bu tanıklıkla duygudaşlık kurar çünkü onda kendi hikayesinden parçalar görür ve kadınların hikayeleri adım adım yeksan olur. Türkiye halklarının devlet şiddetinin tarihinin günahıyla lekelendiğine inanan Erbil, kolektif suç birliğiyle nasıl barışılabileceğini ortaya çıkararak kendi edebi külliyatında duygudaşlığın üretici-dönüşümsel kuvvetinin radikal bir örneğini sunar. Bu makale LaCapra ve Derrida’ya göndermeler yaparak, anlatıcının nasıl Türkiye bağlamında duygudaş sarsma (empathic unsettlement) olanağını içeren bir orta-ses yarattığına ve edebiyatın şiddeti temsil etme kapasitesine odaklanmaktadır.